Volkan demişti aslında da geyiğine verip pek de sallamamıştım. Meğersem o lahit değil de mezar türbe yi ziyaret etmeyenler tekrar erzuruma gidiyormuş gerçekten. Ben gittim ordan biliyorum. İlk gidişim iş içindi. İkincisi de. İlki değişik bir deneyimdi. İlk gidişimizde ipek’le palandöken mi alçak yoksa erzurummu yüksek diye konuşmuştuk. Sonra ben etrafımızda neden bu kadar duman var diye sorunca ipek onlar bulut dedi. Yuh dedim ne kadar alçak. İpek kayak falan yapan bir insandı. Heralde yüksek yerlerde olduğundan biliodur onlar buluttur dedim. E tabi erzurumun yüksek olduğu da kesinleşmiş oldu.
Erzurum değişik bi yer. Köyden bozma bi kısmına gittim. Bok tarlası diye bi yer vardı. İneğin öküzün bokunu sermişler kuruodu. Ama biz gittiğimizde hala kurumamıştı. İpekle yumuşak zemin diye bi kavram geliştirdik. Önden giden kişi yumuşak zemin diye bağırınca arkadan gelen şapur şupur yürümeyi kesiodu. Hata geri dönüp kaçmaya çalışıodu ama geldiği yerde pek farklı değildi.
En komiği haritacı çocuklardı. Yürürken bi baktım yolun bi tarafındaki duvara yaslanmış karşıyı süzüolar. Sonra bişeler konuşuolardı bana baktılar falan. Kesin boka batan halimle dalga geçiolardı. Ama renk vermedim. Sanki oraların ağası benmiş gibi boka batsam da istifimi bozmadan yürüodum. Yanlarına gidince abi bi problemimiz var dediler. Bana abi dediklerine dikkatinizi çekerim. Neyse. Karşıyı gösterip buranın ölçüyü nası alcaz dediler. Arkamı dönerken metre tutmayı bu çocuklara ben mi sölicem diyodum ki ordaki manzara çok fenaydı. Dilim damağım varlığım hepsi kurudu o anda.
Ben aslına bakarsanız bokla barışık bir insanımdır. Hatta her insan gibi ben de sıçtıktan sonra, sifonu çekmeden dönüp yaptığım esere bakarım. Eğer benim eserim rönesansın çıplak kadınlarıysa orada karşımda duran Salvador dali nin ta kendisi olmayıldı.
şimdi o fotolara daha farklı bi gözle bakıyoruz. burnumuzda tütüyor hala. acısıyla tatlısıyla güzel anılardı. bir başka gezelim görelim turunda buluşmak dileğiyle.